Social Icons

twitterfacebookgoogle pluslinkedinrss feedemail

27 Eylül 2013 Cuma

Süslü Kadınlar Bisiklet Turu (İstanbul)


 En son yazdığımız etkinlik olan Dünya Otomobilsiz Yaşam Gününün ardından iki saatim vardı. Ne yapayım ? Ne edeyim ? Derken kendimi Kadıköy'ün ara sokaklarına bıraktım, dinlendim, müzik dinledim. Kendimi de dinledim. Baktım saat yaklaşıyor "Haydi kaç vites?" İskeleye gidelim. Önce birkaç kalabalık gördüm ama bir şeyde diyemedim :) meğer onlar vapur için bekliyorlarmış. Sonra baktım ki Atatürk anıtının orada herkes toplanmış, süslenen hanımlar süslenmiş. Şahsen erkeklerin sadece oturma ve bekleme atraksiyonu olduğundan öyle kös kös oturduk :D

 Sonra haydi hareketlenme vakti dedik, ısındırmaya başladık pedalları. Adalar, modalar derken bisiklet yolundan güzel güzel başladık turlamaya. Kadınların da şansına vallahi hava da çok güzel olmuştu. O Güneşi saklayan bulutlar daha fazla direnememişti. Yoğurtçu Parkında bir mola verdik ve diğer gelecekleri de bekledik sonrasında herkes tamam olunca devam eyledik yolumuzu.

 Sahil güzel, insanlar biraz daha pozitif, yanımızdan geçen arabaların çoğunluğu alkış tutuyor. Kadınların destekçileri zaten her zaman yanlarında onlara tempo tutuyor. Caddebostan'a gelindiğinde ise kafelerden, ordan burdan biraz garip bakışlar vardı. Ne olduğunu anlamaya çalışanlar vardı. En komik kısmı ise süslü püslü ve gündelik kıyafeti ile bisiklete binen kadınları görenler şaşırıyordu. Halbuki dışarda herkes neredeyse böyle, alışmayınca böyle oluyor :)

Caddebostan bitime doğru artık herkes kendi rotasını çizdi, ben vapurlarda daldım İstanbul güzelliklerine. Eve doğru güzel bir yokuş çıkarken bacaklarıma saplanan iğne batmaları Chris Froome'un Mont Ventoux'da söyledikleri gibiydi. O, sanki bacaklarım dikenler içerisinde gibi bir tabir kullanmıştı. Belki Mont'a tırmanmadık ama hemen hemen acısını paylaştım.

 22 Eylül 2013'ü de bir güzel yediğimizden dolayı en keyifli günlerden biri olarak sayıyorum. Hatta en kötü günümüz böyle olsun bile diyebilirim.

 Hoşçakalın, iyi pedallamalar :)

 Seninki kaç vites ?


02/10/2013 saat: 22:36 ile gelen edit, videomuz eklendi. Dilediğiniz gibi yorum yapabilir ve izleyebilirsiniz. Hoşçakalın tekrardan :D





26 Eylül 2013 Perşembe

Dünya Otomobilsiz Yaşam Günü


   Ufak bir not: Gün içinde iki etkinliğe katıldığım ve bir saatten fazla video görseli olduğundan dolayı ancak yetiştirebildim. Kusura kalmayın :)

  Cumartesi akşamından zincir,frenler vs. küçük kontroller yapıldı. Pazar sabahı erkenden yola çıkabilirdik. Nereye mi ? Dünya Otomobilsiz Yaşam Günü etkinliğine. 22 Eylül 2013 Pazar günü saat 10:30'da Lütfü Kırdar Kongre Merkezi'nde başlayacaktı. Yine sahil yoluna çıktığım güzergahtan yolumu seçtim, 20 metre kala tren yollarındaki çalışmalardan dolayı etraflarının da canları çıkmış. Bisikletimden indim, lastiklere zarar gelmesin diye elde götürmeye karar verdim ki her zaman yolda karşılaştığım bir abiyle yan yana geldik, selamlaştık :) biraz da muhabbet ettik. Adını soramadım biraz hızlı muhabbet oldu. Beş seneden beri bisiklete biniyor ve iş-ev arasını böyle götürüyormuş. Güler yüzlü, pozitif ... Bisikletin kattığı değerler hemen belli ediyor kendisini, unutmadan bir de üzerine ekliyor "Bunun sayesinde oğlumu da astsubay yaptım" Diyor :) Helal olsun abime, ne vereyim abime ?





Hava durumunu günlük ve haftalık olarak takip ettiğimden ha yağacak, ha yağacak diye bekliyoruz. Daha bir şey yok tabi. Uçaklar üzerimizden geçiyor. Yüzlerce insan, farklı umutlar, farklı bekleyişler ... Beş dakika kadar mola verdim uçakları izlemek için. Bulutların arasından güneş biraz göz kırpıyor gibi, çıkmak istiyor ama izin vermiyorlar. Bu seferlik böyle olsun dedim, artık o güzelliği başka zaman görürüz.





















 Sahil yolu için erken saatlerde yollara dökülmemiştim ama keyfi gerçekten bambaşka, yani boş olmasından ötürü mü artık bilemiyorum. Bu tarz havaları da seviyorum, onun da etkisi büyük tabi. İlk bisikletliyi Gelik'in orada görüyorum diğer bisikletliler benzin istasyonlarında ya da otobüs duraklarında kendilerini korumaya almışlar :) yollar ıslak artık biraz daha pedalları çeviriyorum. Zeytinburnu'na yaklaşınca arka arkaya süren bir ekip görüyorum dörtlü yine onlara da selam verdikten sonra Yenikapı'ya doğru asılıyorum pedallara. Yenikapı'da büyük bir grup toplanmış, son kontroller yapılıp yola akmaya başladılar. Başladıktan bir-iki dakka sonra önümde bir kaza oldu, kendi aralarında takip mesafesini korumayan bisikletliler birbirleri ile çarpıştılar sonra onların arkasından hızlı gelen bir arkadaş da fena çarptı ve yere düştü. Köprü geçişlerinde sıkça yaşadığım kötü bir durumdu bu.

 Belirtmekte fayda var. Tüm sosyal medyada arabalar için takip mesafesi önemli ya da mesafeyi koru gibi sloganları yayıyorsak, bunu önümüzdeki ve yanımızdaki bisikletler için de yapmalıyız. Bir şey olduğunda yolun kenarına bisikletimizi çekmeliyiz çünkü kimin başına bir şey gelse çoğunluktan ötürü gördüğümden yazma gereği duyuyorum, herkes yolun ortasında duruyor. Unutmayın arkanızdan da gelenler var.


 Sirkeci'ye yaklaşınca bir kazayla daha karşılaşıyorum, hep ıslak yolda hızını ve takip mesafesini korumamaktan dolayı oldu açıkçası. Tophane tarafları sessiz, karşı merdivenler rengarenk :) Fındıklı vs. derken Lütfü Kırdar'a geliyoruz. Hava biraz açtı sanki, merdivenlerden bisikletlerini taşıyanlar, gruplar halinde gelenler... Bisikletliler burada. Herkes gülüyor, şakalaşıyor hatta "Anne benim niye püskevetim yok?" Diyorlar. Saat 10:30 olduğunda bir açıklama geldi, tam duyamamıştım ama 11:00'da başlanacağı belirtildi. Mecidiyeköy'e gelene kadar yollar araçlara kapatılmış, herkes keyifli keyifli kullanıyordu. Sağ taraftan yayaların şaşkınlıkları, mutlulukları ve desteklerini alırken, sol şeritte bekleyen araçlardan da bir o kadar negatif sözleri duymak ne kadar çelişki içinde boğulduğumuzu gösteriyordu. Bakış açısı her zaman önemli. Balmumcu'dan aşağıya sonra da Yıldız'a Üni'nin oradan tam yukarı çıkarken arkadan patır putur sesler geliyor. Bir de baktık ki :D eleman yokuşta zorlanıyor, motoru devreye sokmuş :D  ilerliyoruz ve şehir bizi tüm güzelliği ile karşılıyor, keza köprü de. Yağmur başlıyor ve üçleme çıkıyor ortaya, bisiklet, boğaz, yağmur. Kenarda park edip eğlenenler, boğazı seyredenler, yağmurun tadını çıkaranlar ... Rüya gibiydi denilebilir. Sonra Harem'e varmak için ilk sapaktan giriyoruz. Burada tam kırmızı boğa moduna almış arabalılar artık sabrın son kademesine gelmişler, kornalara basıyorlar, türlü türlü sözler sarfediyorlar. Bazı şeylerin farkında değiller, Hava belirli saatliğine de olsa az karbon yedi ama kimin umrunda ?

  Bisikletliler açısından keyifliydi bu etkinlik. Bunun dışında yayaların pozitif destekleri bizi daha da güçlendirdi. Otobüs duraklarındaki çocuklar için yeni bir ilham örneği oldu. Kendimden örnek vermek gerekirsek yaş aralığı da 12-40 arasından 20 birey etkilenerek bisiklet aldı. Bir kişi için ciddi rakam. Düşünün diğer hesaplamaları :) örnek alınacak güzel işlerden ve aktivitelerden birisi.


 Hayat ve akıl burada, haydi sen de gel bisiklete :)

 İyi pedallamalar




24 Eylül 2013 Salı

Kahraman saydıklarımızın hayal kırıklıkları



 Bu yazının ana malzemesi aslında herkesin büyürken hatta hala belki idolü, kahramanı yaptığı kişilerden çıktı. Özellikle 7-8 + yaş sonrası Ailelerindeki bireyleri örnek alan çocuklar. İnsanlar hayat içerisinde devamlı etkileşim ve sosyalleşme içerisinde olduğundan dolayı etkilenmemek veya birilerini örnek almamak mümkün değil.

 Müzik, spor, sanat ve diğer işlerde farklı farklı örnek aldığım kişiler var. İşimin içinde özellikle bisiklet içerisinde. 2008 senesinde bir dükkandan aldığım ekonomi dergisinin yanında Lance Armstrong'un Yaşama Çevrilen Pedal adlı kitap hediye olaark geliyordu. Eve vardığımda direk kitabı okumaya başladım. Küçükken yaşadığı zorluklar, hele hele annesinin kendisini oğluna adaması. Kitabı sonrasında yüz küsurlu yerlerde bırakmıştım, unuttum gitti. Hani derler ya olacaksa olur, olmayacaksa olmaz gibisinden içimde hafif bir de burukluk vardı. Sanki bitirirsem bu tatlı rüya son bulacaktı.

 2011 Temmuz Ayı içerisinde Antalya taraflarındayım. Yola çıkmadan önce dolaptan kitabı alıp çantaya attım. Sonraki günlerde sahilde tek başıma kitabı büyük bir heyecanla okumaya devam ediyordum. Daha önceleri Fransa Turu'nda yaşadığı zorluklara rağmen o çıktığı yokuşlar vs vs. hepsi kafamda canlanıyordu. Eşinin bile kendisi için yaptığı fedakarlıkla ... Daha sonrasında kitap kendisini yine 256. sayfada okutmayı bıraktırdı :) gitmiyordu, olmuyordu. Kanseri yendiği dönemlerdi o kısımlar. Huysuz günler gitmiş, aksi ve inatçı adam gelip yarışlara katılıyordu.

 Sonrası malum biliyorsunuz. Lance Armstrong'un doping kullandığı gündemde bomba etkisi yaptı. Böyle bomba etkisi yaratması ise adamın hem kanser vakfı kurup onlara sporcunun verdiği destek hem de 7 kere Fransa'yı kazanması idi. Kitap hala bende duruyor, atmadım, atamam. Lanet okuyanlar vardır belki ama benim de hayal kırıklıklarımda bir kilometre taşı olduğu için hala gözümün önünde bir yerlerde durur. Gerçeklerle yüzleşmeyi seven biri olduğumdan belki.

 Sadece bu örneği bu sporcudan veya spordan örnek vererek yazmadım biliyorsunuz. Hayatta herkesin defosu, falsosu, yamuğu var. Kimse düzgün değil ama en azından birilerini örnek almak veya idolünüz yapmak istiyorsanız hatta ve hatta inandığınız yolda bir şeyler yapmaya çalıştığınız kişilerse önce dikkatli olmanızda fayda var :) İnsanoğlu hassas, tabi ayakta kalmak için de güçlü olmamız gerekiyor. Birer tecrübe kırıntıları bunlar. En azından yakınınızda olup bitenler için dikkatli olun.

  En azından kendiniz için hayatta güçlü kalın :)

 İyi pedallamalar, hoşçakalın.

Kitap 315 sayfa en azından 59 sayfa belki hiçbir zaman okunmayacak. Belki başka birileri olursa, onlara okurum ama sadece hatırları için :)

18 Eylül 2013 Çarşamba

Euroleague Sosyal Sorumluluk Projesi - One Team (Euroleague Social Responsibility Project) 2013-2014

 Sosyal Sorumluluk nedir ? Daha doğrusu bunu duyduğunuzda kafanızda neler beliriyor ?


  Sosyal sorumluluk denildiği zaman sorumluluk kısmında sadece sizin ekseninizde olanlar değil daha çok bulunduğunuz yerin ağırlık merkezinde olan sorunların üstesinden gelmek gibi bir anlam çıkartabiliriz. Senelik olarak da değişen olaylar vs vs.


 Mesela benim katıldığım sosyal sorumluluk projesinden bahsedeyim. Euroleague Basketbol Organizasyonu bunu daha önceleri yapıyormuş. Galatasaray Basketbol bünyesinde geçen sene Van Depremi sonrasında buranın yaralarını sarmak için elinden geleni yapmak için çalıştı. Sonrasında ise Barcelona'da bir toplantı yapıldı ve Euroleague'e katılan basketbol takımlarından yöneticiler, insan kaynakları, menajerler ama antrenörler hariç evet :) bu kademedeki kişilerin katılımıyla sunumlar yapıldı. Ben orada yoktum ama takip ettiğim kadarı ile olanları söylüyorum size. Her Ülke kendi sorunlarını ve bunlarla baş etme yöntemlerinin sunumlarını gerçekleştirdi. Aradan bir sene geçti ve 17-18 Eylül 2013 tarihlerinde One Team takımı Galatasaray Basketbol Salonundaydı. Benim de bu organizasyona katılma şansım oldu. İlk gün sadece izleme şansım oldu. Ertesi gün biraz daha aktif rol alarak gücümün yettiği kadar çevirmenlik yaptık, verilen misyonlarda görev aldık.

Sabah salona girdiğimde ilk önce Mike adında bir İngiliz ile tanıştım (Eskiden Liverpool'da antrenörlük yapmış) zaten İngiliz şivesine hastayız, abi baktık anlatıyor, konuşuyor dedim devam et abicim biz hep dinleriz. Sonra diğer gönüllüler geldiler ve çalışmalara başladık. Her projede iki kişi öğretmen kademesinde görev alıp, belirli misyonlar çerçevesinde katılan insanlara soru+pratik şeklinde sunumlar gerçekleştirdiler. Mesela belli bir alan içerisinde iki farklı takım yapılarak (Kırmızı-beyaz takım)  bunlara sadece üç pas yapılarak ve üç pastan sonrada bu alandan çıkılarak sayı atılması istenildi. Alan önce dar olduğu için biraz sıkıntılı geçti ve bundan sonra tahta başına gelerek soru-cevap şeklinde çözüme ulaştık,

- Alan dar olmasına rağmen isim söylenmeden pas atılıyordu.
- Bakmadan pas atılıyordu.
- Alan dar olduğu için paslar kısıtlı yerlere gidiyordu.

Sonrasında alan büyütüldü, oyun oynandı ve nelerin değiştiği gözlemlendi. Belki bunlar sizlere basit gelecek ama bu yapılanlar için objektif gözlerden izlemek gerekiyor. Çevremizde özellikle Ülkemizde çok abuk şeyler olduğunu hatta bazen "Ya neden kafayı çalıştırmıyorlar?" laflarını duyuyoruz işte maalesef empati ve çözüm üretmeye dayalı işler yok. Bu gibi çalışmalarla ister inanın, ister inanmayın ama insanlarımızı bir gömlek yukarıya çekebiliriz.


 

 On dakikalık bir mola verilmişti. Sonrasında ise İletişim temelli sorular bizleri bekliyordu. Değiştirebilmek istediğiniz alışkanlıklar nedir? Gibi sorular. 



 Başka oyunlar oynanarak bu tahta üzerindeki sorulara tekrar farklı fikirler ve cevaplar arandı. Hani yazımızın başında belirtmiştik ya Ülkelerdeki sorunlara çözüm yolları aranıyor diye. Sıra geldi bunun ayağına. Grup ikiye bölündü. Engellileri anlatacak ve sloganı olacak olan ufak bir sunum, diğer yanda ise Hamileleri anlatacak bir sunum.

Hayatın gerçekleri: Erken hamilelik ve Engelli bir yaşam

 Neden Hamileler ? Belki sadece etrafı toz pembe görenler vardır ya da Avrupa'nın sadece güzellikleri ile geçinenler vardır ama İngiltere'de çocuk yapma yaşı 13'e kadar düşmüş. Evet belki bunu okurken tüyleriniz diken diken olan vardır ya da inanmayan ama ilk Barcelona'da dile getirilen ciddi problemlerden birisi de buydu. Bu yüzden hem öğretici bir oyun ve misyon belirleme için bu hamilelik konusu kondu. Biz engelliler kısmındaydık.

Engelliler olarak tek elle basketbol oyunu
 Engelliler olarak şöyle bir şey tasarladık, 2x2 (İkiye iki basketbol maçı) ama burada şu vardı, iki tane hücum oyuncusu ellerinden birini arkaya koyarak basketbol oynamaya çalışacaklardı. Karşılarındaki defans oyuncuları ise iki elini kullanacaktı yani bir nevi empati yaptık. Gerçekten zordu, onları sadece bu yönden anlamaya çalışmak bile beni üzdü açıkçası.
Bizim engelliler için yaptığımız çalışma

 Hamileler ise karınlarına top koyarak, temsili bir anne figürü canlandırdılar. Her iki foul çizgisinde bir konuşmacı yanlış gebelikten nasıl korunulur ? Sorusuna açıklık getirdi. Bizim ortaokullarda ergenlik dersi konulduğunda milletin utanıp, sıkılmasını bir yana bırakın. İngiltere'de kondom kullanın, istemediğiniz kişi ile beraber olmayın. Seks yapmayın gibi mesajlar veriliyor. Hani sosyal medyalarda uçkurlarına düşkün bireyler var ya işte olayların sonu buralara kadar geliyor maalesef. Batı'nın iyi yönlerini alırken dikkat etmeli :)


 Çalışmalar bitince her iki grup birbirine kendi çalışmalarını uygulattırdı. Yani engelliler olarak hamileler ile ilgili çalışma yapan bireyleri alıp onlara engellilerin bir basketbol maçında tek el ile oynadığında ne gibi zorluklar çekeceğini göstermeye çalıştık. Onlarda bizlere hamilelerin ne gibi mağduriyetler altında kaldığı ve neden olur olmadık yere seksin yapılmayacağını açıkladık.

 Çalışmalar bittiğinde herkesi tatlı bir yorgunluk almıştı. Keyifliydi, iki gündü ama güzel işler ortaya çıktı :) Umarız bunun gibi veya buna benzer çalışmalara katılmak için fırsat olur. En azından sizinle aynı şeyleri düşünen insanlarla hatta ve hatta rahat, kasıntı olmayan insanlarla, pozitif insanlarla olmak mutluluk verici.

En sağdaki Mike Abimiz
 Buradan tekrar Euroleague One Team'e teşekkürler. Mike Abi en kısa zamanda bekliyoruz seni :) Hoşçakalın. İyi pedallamalar.




Seninki kaç vites ?





16 Eylül 2013 Pazartesi

Nasreddin Hoca ve Chris Froome



Olay Cenevre Gölü Fransa kısmında cereyan etmektedir. Chris Froome’un o zamanlar yeni yeni bıyıkları terlemektedir. Hatta Gilette Mach 3 bile yok, kalemtraş bıçağını söküp öyle alıyor bıyıkları. Zaten bıyıklar da tek kale maç yapıyor. Nasreddin Hoca’da iyi bir yoğurt mayası bulmuş ve gitmiş Cenevre Gölü’ne. Orda Serdar Ortaç’ın son albümünü dinlerken, kendi halinde arkadan genç bir delikanlı bisikletle Hocanın o tarafa doğru gelmiş ve eklemiş,

-          - Hoca Efendi nasılsın ?
-         -  Ooooo hoşgelmişsin Froomemum. İyiyim sen nasılsın ?
-          - Nası olalım valla işte bir yarış varmış ona hazırlanıyorum.
-          - Oh maşallah maşallah. Kazanmadan gelme.
-         -  Çalışıyorum Nasreddin Hocam çalışıyorum. Hayrola sen ne yapıyorsun gölün etrafında ?
-         -    Ne yapayım valla, maya aldım da göle maya çalıyorum
-         -   Hoca Efendi hiç olur mu öyle şey ? Hiç gölün maya tuttuğu görülmüş mü?

Hoca Efendi hemen lafı yapıştırmış

Ben de biliyorum tutmayacağını ama ya tutarsa ?

Froome’un orada devreler yanmış tabi. Düşünsene Cenevre Gölü yavaş yavaş yoğurt oluyor, kaymaklı hem de en Tikveşlisinden :)



                                                  İyi pedallamalar, bisikletle kalın :)


















Ortaya çıkan malzemelerin hepsi Seninki kaç vites'e attir. İzin alınmadan yayınlanamaz.
 

Son iki gün Bisiklet Filmleri Festivalinde Neler var ?

 Nasıl kafam dönmüşse artık bugünü ayın 17 Eylül'ü olarak kalmış, hani altta tarihe de mi bakmıyorsun ? Diyenleriniz olabilir :D o derece aptala bağlamışım. Hep bu otobüs firmaları yüzünden, 12 saat oturarak ve yarı uykulu-uykusuz olunca böyle mala bağlayabiliyoruz :)

16 Eylül Hollanda Şapel'inde gösterimde olacak filmler ve hakkında bilgiler. Gideceklere de iyi seyirler.
Adres: Hollanda Şapeli adresi İstiklal Caddesi Postacılar Yokuşu, Beyoğlu 

 Program saat 18:00'da başlıyor. Filmler ise,

Stayer (Steher)

Stayer, vazgeçmeyen kimse, azimli kişi anlamına geliyor. Acaba Stajer'in de kökeninde bu olduğunu söyleyebilir miyiz? Ne alaka tabi ama stajerlere hep üzülürüm. Yeni işe başlar, hep bir şeyler öğrenme ve başlama isteğindedir ama sonrasında Dünya başına yıkılır. 2012 yapımı film İsviçre'den geliyor, 8 Dakika.




Soigneur

 Sevdiğim topraklardan ve gerçek bir olaydan yola çıkılarak hazırlanmış 2013'de çekilmiş ve 17 Dakika. Eski bisikletli yetenek olan Simon Van Beneden yaşadığı kazadan 20 sene sonra olay mahaline geri döner.



Lemonade

2013 ABD yapımı, 6 dakika. İlginç ve türlü komikliklere sahip olan filmde adamımızın kafası karışık olan bir kadınla olan olayları sergiliyor.



The Man Who Lived On His Bike 

Bu film için fazla bir şey söylemeye gerek yok ama daha önceden hakkında yazmıştık zaten :D onca filmin arasında izleyeceğiniz en güzellerinden bir tanesi. Bu 3 dakikalık filmi sakın kaçırmayın :) Film hakkında detaylı yazımız için tıklayın

The Cyclist

2013 ABD yapımı, 10 dakika. Harry adlı kahramanımızın bisikleti çalınır ve Hannah adlı kişiyle de tanıştıktan sonra işler kötü bir gidişat almaya başlar. Bu aşk hikayesinde şüpheli kim ? Onu da hep beraber göreceğiz.



The Road From Karakol

İsmi ilk duyduğumda bizimkiler komiklik olsun diye mi böyle yaptılar sandım ama ABD-Kırgızistan arasında bir hatta çevrildiği için garipsemedim. Filmin bize sorduğu tek şey "Yollar bitse, pedal çevirmeye devam eder miydin?"

 24 dakikalık kısa film, seyredilmeyi kesinlikle hakediyor.



Bizden tanıtması ve yazması. Sizden izlemesi. Bisikletle,sağlıkla ve en önemlisi pozitif kalın. İyi pedallamalar :)


Neler olmuş ? (Bisiklet Filmler Festivali 2013 Son gün programı)

 Pedal savaşçıları, bisiklet severler nasılsınız ? İyisinizdir umarız (Kusura kalmayın geceden hazırladığım için günleri karıştırmışım, bugün 17 Eylül diye kafamda kalmış :D )

 Bu haftayı en azından 12 Eylül'den 16 Eylül'e olan kısmı benim için kara gün oldu diyebilirim. Kuşadası'nda işim çıktı oraya gitmek zorunda kaldım. Bir yandan İstanbul gibi bir kaosa bürünmüş şehirden kaçtığım için mutluydum ama bisikletli-bisikletsiz olan etkinlikleri kaçırdığım için en eksilerinden moraller yerlerdeydi. Şansım vardı ki yolculuk esnasında Akhisar'da bisikletli insanlar gördüm içim açıldı, keza Kuşadası için de kadın motosikletlileri görünce pek bir sevindim. Hem de kadın diye acayiplik yapanlar da yoktu. Sadece tek eksik, kafalarında kask yoktu :/

 Bunun dışında sahil kesimine yakındım, sabahları yine erken kalkıp kediler-köpeklerle birlikte Güneşi bekledik. Kumsal, deniz ve güne merhaba demek için bekleyen sevgililer. Etrafta bir koşuşturma yoktu, zaten yarısı turist. Publara çökmüşler, gençlerin ise kanı kaynıyor. Arınmamı sağlayan başka bir şey de yolculuğun uzun sürmesiydi, bu esnada etraftaki doğal güzellikleri izledim. Kendimden biraz daha geçtim. Bir yandan da acaba bisiklet film festivali bu sefer nasıl olacak diye soruyordum kendime. Adalara ara ara giderim, bisikletim her daim benimle ama ortak amaçlı bir etkinlik olunca ve ayrı kalınca işte o huzursuzluk ... Neyse, artık başka zamana diyelim diyeceğim ama 17 Eylül'de program sona eriyor. Benim gibi bir şeylerin ucundan yakalamak isteyen varsa akşam 18:00'da başlayacak program var. Bu da kulağınıza küpe olsun hatta beşi bir yerde falan.


17 Eylül programı Hollanda Şapel'inde gerçekleşecek. Adres,
Holland Chapel, Istiklal Caddesi Postacilar Yokusu, Beyoglu, Istanbul

18:00 Programı,

El Diablo 
El Diablo Giro d'Italia Bisiklet Turu'nun son kilometrelerdeki simgesi veya karakteri desek daha doğru söylemiş oluruz. Bilmiyorum tabi ne kadardan beri takip eden var? Hemen her yarışta sonlara doğru çatalı alıp bisikletçilerin arkalarından koşmaya başlar :)


Moon Rider

1990 Doğumlu Danimarkalı Rasmus Quaade'nin dökümanter bir filmi. 2012 yapımı ve 81 dakika sürüyor. 23 Yaş altı 2011 Dünya Bisiklet Şampiyonasını kazanmış. Kendisini Moon Rider olarak çağırıyorlar. Sprinter olarak ve zamana karşıda iyi dereceler kazanmış bir isim. Notlarınızın arasına almanızda fayda var.




Saat 20:00 Programı ise,

Wheelin'

2013 ABD yapımı olan kısa film 6 dakika sürüyor. Steve Carter Dede diyeceğim ama pek dede gibi de durmuyor. Tamam sakal falan var ama abi desem daha iyi, adam hala ben buradayım der gibisinden dipdiri duruyor. Steve Carter kendi atölyesinde eski bisikletlere sihirli bir dokunuş yapıyor ve tekrar binilebilir hale getiriyor.



San Francisco Critical Mass 20th ANNIVERSARY
2013 ABD yapımı Critical Mass San Francisco 20. yıldönümü üzerine çekilmiş bir kısa film. 4 Dakika sürüyor.


Hopeless Romantic

 Kidd bisiklet üzerinde yaşayan ve nefes alan birisi. Lisa adında güzel bir kızla tanışır ve Kidd'in yalnızlığa alıştığı yaşam düzeni bozulmaya başlar. 2012 ABD yapımı 18 Dakika.



Baisikeli

 Kenya Ulusal Bisiklet Takımını konu alan filmde başarı ve kariyer için mücadele veren kardeşleri göreceğiz. 



Bunun dışında "Sunrise to Sunset" ve  "The Way I Roll-Feature" adında iki film daha var ama trailer'ları bulamadığımdan açıklamasını da yapamadım. Başında da belirttiğim gibi eğer son gün neler olacağına dair biraz fikir edinmek istiyorsanız. Bu yazımıza ve tanıtımlara bakmanızı tavsiye ediyoruz.

 Aklınıza başka fikirler ve düşünceler gelirse, bizimle aşağıdaki yorum kutucuklarıyla iletişime geçebilirsiniz. Hoşçakalın, iyi pedallamalar :)


10 Eylül 2013 Salı

Tarihte ilk defa (Mizahi)


 Tarihte Eylül Ayı içerisinde olan bisikletli olayları sizlere aktarmak istiyoruz,

 1930'da ilk defa Cingöz-Recai Beyler ve Sabuha Hanım yeni vitessiz bisikletleri ve resmi kıyafetleri ile objektiflere poz verdiler. Pozu alan fotoğrafçı fotoğrafları banyo ettirirken kalp krizinden öldü. Cingöz ve Recai Beyler bundan sonra fotoğraflarını Zümrüt'den çektirmeye karar verdiler. Sabuha Hanım ise olay sonrası kayboldu.

Cingöz-Recai ve Sabuha Hanım














  Yine tarihte ilk defa emeklilik duygusunu stad içerisinde yaşamak isteyen Şemsi Paşa, bisikletini kaptığı gibi adı konmayan stada gitti. Burada hızını alamayıp frensiz bisikletinin yavaşlamasını bekleyen Şemsi Paşa sabah saat 9:00'da başladığı turunu akşam 22:00 sularında bitirdi. Eve dönmek üzereyken tansiyonu düşen Şemsi Paşa daha sonra hayatını yitirdi. Stad isimsiz kalmasın diye Şemsi Paşa Stadı olarak anılmaya başlandı. 
Şemsi Paşa nalları dikmeden önce
















 Duran bisikletli adamlar ilk defa objektifler karşısına çıktılar. Aslında amaçları durmak değildi ama bisikleti üretirken hareketli parça koymayı unutan Sazanski Biraderler üzerine bindiklerinde bisikletlerin ilerlemediklerini gördüler. Bunun üzerine haftada iki hatta üç defa çıkarak temiz hava alma kararı verdiler. Fotoğrafta karar verdikleri anı görebilirsiniz.


Sazanski Biraderler-Duran Bisiklet














NOT: Bu yazılar mizah içerikli oluşturulmuştur.


Herkese iyi pedallamalar. Hoşçakalın.


8 Eylül 2013 Pazar

Dostlar alışverişte göremedi

 Buenos Aires'te gerçekleşen sunum ve katılımlar sonunda İstanbul'a 36 Tokyo'ya ise 60 oy çıktı. Yapılan açıklamalar sonrasında Olimpiyatların peşinde koşulmaya devam edileceği açıklandı. Gözlemler sonucunda diğer Ülkelerin açıklamalarında dikkat ettiğim nokta spor komplekslerinin tamamlanma süreci ile ilgili verilen yüzde olmuştu ki canlı yayında Madrid'in açıklaması ellerinde hazır olan tesislerin yüzden %80'di. Güzel bir rakam, bunun yanında Pau Gasol'u (İspanyalı Basketbolcu-NBA) yanlarına alarak iyi bir ekip oluşturulmuş.

 Ülkelerin negatif öne çıkan unsuları ele alındığında,

 İstanbul: Gezi Parkı olayları, şiddet ve son zamanda sporcularda çıkan doping olayları

 Madrid: İspanya ekonomisinin yaşadığı kriz, güven vermekte zorlanıyor ve yüksek orandaki işsizlik

 Tokyo: Fukuşima nükleer santralinde çıkan sızıntılar endişelendiriyor.

Herşeyi bir kenara bırakalım, bunlar Ülkelerin kendi içindeki sorunlar. Şimdi kaybedenler zaten bu sorunlara göre kendi Ülkelerini suçlayacaklar fakat daha önceden belirtmiştik, komite daha çok ulaşım, konaklama ve lokasyona bakıyor. Bunun yanında sporcu yetiştirme ve yarışmalara bakarsak pek iç açıcı şeyler söyleyeceğimiz zor.

 Bakış açısına gelmek istiyorum. Çünkü hayatta verdiğimiz kararlar=bakış açısıdır. Hangi amaçla yaptığınız size süreklilik, yukarıya taşıma veya tam tersi dibi boylatabilir. Şu zamana kadar çeşitli illerde spor müsabakaları izledim. İlk başta aklımın ermediği şeyler oldu ama sonra meğer küçük düşünmeden ötürü böyle olduğunu anladım. Bakınız Çanakkale 18 Mart Spor Salonu. 2008-2009 ikisinden biri olması lazım tam hatırlamıyorum TBF'nu burayı seçmişti ya Cumhurbaşkanlığı ya da Türkiye Kupası için. Salon yapılmak için yapılmış zaten neden derseniz aşağıdaki fotolara bir bakın bakalım (Üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz)
Çanakkale 18 Mart Spor Salonu
18 Mart Spor Salonu















  Potanın oradaki dip çizgiye ve duvara bakar mısınız ? Keza yan çizgilere ? Burada ufak altyapı takımları da oynamadı. Bildiğiniz TV'de gördüğünüz profesyönel oyuncular mücadeleye vermeye çalıştı. Topu çıkarmak istese direk duvara toslayıp, ağzının,burnunun kırılmasını mı düşüneceksin yoksa turnike attıktan sonra duvara çarpıp çarpmayacağını mı ? Bu modelin aynısı Tekirdağ Merkez'de bulunan spor salonu için de geçerli.

 Diğer branşlardan aklıma gelenler ise İstanbul-Ahmet Cömert Spor Salonu (Ataköy) Basketbol ve Güreş sporlarına ev sahipliğine ev sahipliği yapıyor. Bazen de karate müsabakaları oluyor. Burada Tribün altındaki boşlukta eskrim sporcuları antrenman yapıyor.

 Burada gerçekte geçmişte veya şimdikilerde suç aramıyoruz. Hangi mantıkla bunları böyle yapabiliyorsunuz ? Kusura bakmayın ama dostlar alışverişte görsün modeli artık günümüzde öldü. Kırkı çıktı, mevlüd falan yani ...

  Bisiklet yolları yapıldı öncelikli Bakırköy-Zeytinburnu hattı arası için söylüyorum. Burası Hollanda ile dış ilişkilerimizin 400. yılı olduğu için jest babında bir bisiklet yolu yapıldı. Tabi yapılmamasından iyidir de bazı boynuzlu zihniyetler bunu otopark olarak kullandı. Kimisi için sadece boyalı yol olarak ifade ediliyordu ve mangala devam hesabı :)  Kadıköy tarafındaki bisiklet yolunun yapılıp tekrar kaldırılması ...

 Size başka bir şey daha anlatayım. Ahmet Cömert Spor Salonu, hala bazı ufak organizasyonları alabiliyor. Sinan Erdem Spor Salonu ilk temeli atıldıktan sonra senelerce yattı. Hatta dere yatağına yapıldığından dolayı temeli kaç sene suda kaldı. Ne zamana kadar ? 2010 Dünya Basketbol Şampiyonasını aldığımız zaman. Basketbol karşılaşmaları parke zeminde oynanıyor, diğer sporlar gibi yapılacak zemin etüdü iyi olmalı ama dere yatağına böyle salonlar yapmak ne kadar mantıklı ?
 Bir gün Ahmet Cömer SS'na uğrarsanız orada zemine dikkat edin. Delikler açılmış belli başlı yerlere. Rutubet yiyip bitiriyor salonu. Ne zamana kadar dayanır ? Bilinmez. (Kırmızı hat, dere yoludur)

Ahmet Cömert-Sinan Erdem SS


  Bunun gibi çok ölü yatırımlar var. Üzüldüğüm tek konu ise sadece başkaları görsün veya sadece olimpiyatlarda, kazandığımız organizasyonlarda kullanılsın mantığı. Sen bunu misyon haline getirmediysen 2013'de veya sonrasında getiremiyorsan, kusura bakma ama geç kalmışdan da beteriz. Özellikle spor için içinden gelmiyorsa bu kadar olur. Spor ile ilgili reklamlara iyi bakın, ön plana çıkan başlıklar neler ?

 Amatör sporcuların araştırmasını yapın bakalım kaç tane birey yurtdışındaki okullardan burs kapabilmek için dışarıya gidiyor. Yüzdesi inanılmaz derecede. O yüzden bir kez daha oturup düşünmekte fayda var.  Neden olmadı diye. Yazımızın ikinci ayağı da olacak. Takipte kalın.



İyi pedallamalar

4 Eylül 2013 Çarşamba

Bana ordan iki buçuk kilo doping

 Biliyorsunuz son zamanlarda hem olimpiyatları almak için bu sefer ciddi girişimlerde bulunuldu, yapılacak tasarılar gözler önüne çıktı ve buna paralel de Ülkemiz'de düzenlenen Akdeniz Oyunlarında patır patır dökülmeye başlayan sporcular tam bir kara tabloydu. Bunun yanında 49. Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu'nda Mustafa Sayar'ın dopingli çıkması ...

  Konu çok içinden çıkılamaz bir yere saplanmasın diye bazı sorular sormak istiyoruz. Olayları takip edenler vardır muhakkak. Özellikle bisiklet turundaki dopingden sonra CNN Türk'de bununla ilgili bir tartışma programı vardı. Sonuna kadar izledim ama klasikleşmiş bir konsept olduğundan dolayı herkes birbirine soru sorup, muhattab bulamadığı için program sadece ütüden çıkan buhar tabakası gibi yok oldu gitti.

 Bir hafta önce bir tanesi vücut geliştirme hocası olan diğeri de federasyona yakın olan iki büyükle ayaküstü sohbetimiz oldu. İkisinin de söyledikleri programa telefonla konuk olan antrenör ile aynı kapıya çıkan benzerlikte sözler oldu. Hatırlarsanız adını unuttuğum antrenör programda sporculara verilen altın ile antrenörlere verilenler arasında bir eşitsizlik olduğu vurgulanmıştı. Gelelim sorulara,

 Spora hangi gözle bakılıyor ?
 Spor ne için yapılıyor ?
 Bireysel sporlar ile takım sporları arasındaki farklar neler ? (Ben-Biz durumu)
 Ülke adını temsil ettiğiniz bir yerde başka bir amacınız ne olabilir ?
 Emek işi mi ? Kolaya kaçmak mı?
 Ustaya saygı kuşağı gerçekten var mı?

Hangi işi yaparsanız yapın burada hak ettiğinizi alma konusunda biraz soru işaretleri oluyor tabi. Bakış açısı ile ilgili bir durum ama olayı "Sen çok aldın ben az aldım" kısmına çevirince, kimse kusura kalmasın olay spordan başka bir yere gidiyor. Tabii ki hepimiz gelir elde edeceğiz ama en son kulağıma gelen sporculara verilen altınların  artması ve antrenörlere ise yok denecek kadar az verilmesi kısmı tüyleri diken diken ediyor. Bir de olayın şu yönü var şimdi gerçekten hiç almıyorlar mı ? Yoksa az alıp da hiç almıyoruza mı getiriyorlar. Ayrıca bunun yanında bunun bir intikam şekli olduğu da dile getirilmiş. Madem bu kadar alıyoruz, buyrun siz de bunları alın.

 Önemli olan burda hangi amaçla spor icra ediliyor ? Hem sevdiğiniz işi yapıp hem de para kazanmak en keyiflisi ama olaya körü körüne o yönden bakmak bizi köreltiyor. Önceki yazılarımda ve sonra yazacaklarımda çok duyacağınız şey var "Biz Ülke insanları olarak yaptığımız işleri na kadr benimsiyoruz ?" sadece yapmak içinse yapılır orada problem yok.


  Umarız bu kara sayfa gerilerde kalır. Bilinçli çalışan ve ne için çalıştığı kişilerin olduğu günleri yakalarız. Unutmadan burada en büyük emek ustaya ait bir de :)

 Ustaya saygı olmazsa, gerisi de olmaz.

3 Eylül 2013 Salı

Ruj, topuklu ayakkabı, fondöten, oje ve bisiklet turu

  Bak bilader, eğer bu sayfayı okuyorsan önce ... Tabi böyle bir racon kesme ile giriş çok saçma sapan diyarlara götürürdü değil mi bizleri ? Şu var ki delikanlılığın kitabı daha önce yazılmış, bir daha revizyona gitmeye gerek yok :) ama biliyoruz ki artık bisiklet kültürünün kitabı yazılmaya başlandı bile.

 En son hayatlarını kaybeden arkadaşlarımız ve diğer sorunları dile getirmek için yapılan eylemden sonra dikkat ettim bazı bölgelerde biraz daha insanlar çeki düzen vermiş gibi (bana öyle geliyor ya da) bununla beraber aynı oranda ayılık da arttı, kusura kalmayın ama böyle maalesef :/ hani eğitilebilir olsalar götür Sultanahmet'de oynat, tef çal sonra da kısa günün kârı.

 Ülkemiz'de sorunların üstesinden gelmek için devamlı hatırlatmak ve uyarmak şart. Çünkü sağda solda bakarsanız insanlar daha insancıl davranacağına tam tersi mağara adamına dönüyor. Hani olay sabah kalkıp en güzel, en temiz kıyafetleri giyip son model araba ile çıkıp ne bileyim düzgün tertipli biri olarak gitmek değil. İnsanın bir iç disiplini olması lazım. Özellikle biz bisikletlilerin başına gelen sıkıştırılma vs. durumlarda BENCİLLİĞİN kurbanı oluyoruz. Dışarısı ile bizi ayıran en önemli nokta BEN-BİZ tarafı. Biz olamadığımız için hep BEN kalacak. Karamsar olmayalım ama bunların üstesinden geliyoruz yavaştan. Yapılan aktiviteler, eylemler ve geziler artıyor. Eğlencenin yanı sıra insanlara bu bilinci aşılamak. Son bir aydır Sirkeci taraflarındayım, bisiklet satışı yapılan sokaklarda geziyorum. O kadar mutluyum ki :) eşine, sevgilisine, çocuğuna bisiklet alanlar doluyor. Hele hele o kaskı heyecanla takanlar :D

 Tarih: 22 Eylül 2013 Pazar
 Saat:  16:00
 Yer:    Kadıköy Vapur İskelesi

22 Eylül Dünya otomobilsiz kentler günü. Bu yüzden Kadınların başı çektiği bir gezi organizasyonu var. Yollarda egzoz dumanı yerine Hacı yağı pardon pardon hoş kokular falan olacak. Hatta ben sırtıma sensörlü oda parfümü takıp gelmeyi düşünüyorum. Bisikletin ana tema olacağı gezide bu sefer bayanlar en güzel kıyafetleri giyip gelecekler. Saçlar maçlar on numara olacak o derece. Hani bir reklam vardı ya abla adada mahsur sonra saçları yıkıyor malum şampuanla sonra o kör olasıca kaptan kurtarıyor ablayı öyle olacak yani :)


 Evet dış basında bile yankı yaptı bu gezi. Boşuna saçlar horon tepmeyecek yani.

Yol güzergahına gelelim,
Kadıköy İskelesinde saat 15:30'da buluşma ve sonrasında Kadıköy çarşısından geçerek Yoğurtçu Parkına kadar gidilecek. Tedirgin olan kişiler varsa hiç endişelenmesin diye not düşülmüş çünkü Critical Mass İstanbul yanınızda olacak ve trafiğe dur diyecekti ama son bir düzeltme gelerek program şu şekilde olmuş,

15:30: Kadıköy İskele'de Buluşmaca
16:00: Kadıköy İskelesinden Yoğurtçu Parkına hareket etmece
16:15: Yoğurtçu Parkına varış. Süslü kadınlar için 15 dakika makyaj tazeleme molası. Yoğurtçu Parkından aramıza katılacak olanlarla toplaşmaca
16:30: Yoğurtçu Parkından Bağdat Caddesine hareket saati.
17:15: Bağdat Caddesi Migros'ta 15 dakika ihtiyaç ve makyaj tazeleme molası.Bağdat Caddesi turuna katılacak olanlarla toplaşmaca.
17:30 Bağdat Caddesi turu hareket saati.
17:30-18:30 arası Bağdat Caddesinden Kadıköy Boğaya dönüş.


(Düzeltme 05/09/2013)

Tura Katılım Koşulları:
1- Kadın olmak (Erkekler sadece yancı ve artçı olarak katılabilir)
2- Süslü olmak
3- Süslü bir bisiklete sahip olmak
4- En fazla 10 km hızla ilerlemek
5- Şaşkın şaşkın bakanlara el sallamak


  Facebook sayfasından etkinliğe gitmek için tıklayın bakalım

Not: Organizasyon aslında İzmir'de Uçuşan Teker tadrafından hazırlanmış. Biz de İstanbul ayağını çekeceğiz.