Konumuz herkesin merak ettiği konulardan biri olan uzak mesafeler için otobüse bisiklet alımı. Burada kendi tecrübelerimi paylaşıyorum. Fazla kalabalık yapmadan en sade şekilde anlatmaya başlıyorum.
Kamil Koç Bisiklet
Sadece tek firma Kamil Koç mu?
Bisiklet taşıma ile ilgili web sitelerinde açıklamada bulunan sadece Kamil Koç ama Ankara'dan dönerken İstanbul Seyahat de taşırız demişti. İnternette aradığınız zaman çoğu kişi başka firmalarla taşımış olduğunu söylüyor ama ya üzüntü duyuyor sonrasın da ya da bir daha kullanmayacağını belirtiyor.
Büyütmek için tıklayın
Ankara'dan dönerken AŞTİ'de (Ankara Otogarı) bilenler varsa ki diğer otogarlarda da öyledir, müşterileri avlayan elemanlar var. Nereye gidiyorsun? Ne zamana lazım? ... Ben birine yem attım ki dönüş biletimi önceden almıştım, bana İstanbul Seyahat'le gideceğimizi söylediler. He he deseniz zaten baştan gittiniz. Neden gittiniz ? Adama diyorum bisiklet var yanımda sizin firma alır mı? Oralı bile olmuyor, elini hafiften sallayarak bir şey olmaz tavrı yapıyor. Az çok bilirsiniz, hani salla gitsin gibisinden. Şimdi burada bisiklet kullanıcıları şunu biliyor "Acaba aşşağıda zarar görmeden gidecek mi?" İşte burada benim gördüğüm kadarı ile bazıları bisikletinizi salla gitsin modunda alıyor. Ne de olsa bir yere sıkıştırılır tarzı. Millet lüks bisikletleriyle de gidiyor. O zaman ne olacak?
Baştan 1-0 önde Kamil Koç bu bildiriyi yaptığı için güven konusu yine 1-0 önce oldu. Bilet alma konusu ise nasıl? Bileti ucu ucuna alıyorsanız, almadan önce Kamil Koç'u arayarak bineceğiniz otogardaki şubesini arayın veya müşteri hizmetlerinden ofis numarasını bulup,
Gideceğiniz saati
Nereye gideceğinizi ve bisikletli olduğunuzu belirtin. Bu en önemli kısım.
Diğer yandan benim artık adına avantaj mı diyelim yoksa şans mı? Bu yolculuğu Ramazan Ay'ında yapmış olmam ve bisikleti de alt bagaja sökme vs. işlem yapmadan, boylu boyunca yatırmam oldu :)
Eksi not vereceğim bir de ama bunun Kamil Koç ile çok alakası yok sadece biraz. Bayrampaşa Otogar'a geldikten sonra biliyorsunuz ki her otobüs firmasının ring hizmeti var. Ben 23:00 sularında ayak bastım İstanbul'a ring saatini sordum gideceğim yere 23:00 dedi orada ring hizmeti veren şoförler. Bekledik haliyle 23:30 oldu ama benden başka da binecek yok, diğer araçlar da öyle bir veya iki kişi... Biraz nazlı şoför geldi istemeye istemeye (Nazlı yarim haber salmış) sonra da sağolsun merkez bir yerde durdu artık kıllık yapmak istemesinden midir yoksa derdi nedir bilemiyorum, sürgülü kapıyı tam benim omuz genişliğim kadar açtı, kapıya kadar yanaştığımda bakıştık (Aşk bakışı değil) hiç tepki de vermedi. Orda bir şey desem, kavga ettiğimle mi kalayım? Gecenin o saatinde ne yap₺tığımıza mı yanayım? Eve mal gibi gidip, salak şeyler yaşadığımı mı düşüneyim? (Bunları çok hızlı düşününce kafada, fırtınalar kopuyor) Fesupanallah çekip indim.
Olayın biraz alakası olduğunu belirtmiştim ya Kamil Koç ile o da bu ring servisleri taşeron şeklinde çalışıyor. O yüzden %100 kendileri ile bir durum yok.
Şimdi bu yazıyı okuyanlar şey diyebilir, altında bisiklet var sürseydin falan...
Birincisi hizmet var ve kullanmak istedim.
Ankara'da özellikle gölgede bile 35 derece görüp 7 saat de yol çeken biri olarak ve gece gideceğim güzergahın iyi olmaması, yollarda 30'dan fazla kaza görmemden dolayı böyle bir tercih yaptım. Bayram öncesiydi hatta gördüğüm kazanın haddi hesabı yoktu.
Bunları bir video konusu olarak da youtube'a ekleyeceğim. Sizin de tecrübeleriniz olursa paylaşabilirsiniz.
Merhabalar herkese. Bilindiği üzere sokaklarda Pokemon GO çılgınlığı yaşanıyor. Biz de IVLOG'dan sonra Pokemon GO atraksiyonu yapalım dedik. Sokaktakilere sorduk. Haydi izleyelim :D
Helloooo everybody. You know people playing Pokemon GO and they live spree :D and also we record the IVLOG (What's that (I)VLOG? after I will explain this) and after said "We should the new atraction record the Pokemon GO video" C'mon lets go watching video :D
14 gün.
3,200 km
Bir de yanına en prestijli yarış olduğunu ekleyin
Transcontinental Race
Her yarışın zamanında bitmediğini, her yarışın farklı ortamı ve hikayesi olduğunu aslında biraz da kendinizi bulduğunuzu anlıyorsunuz. Yarış olmaktan çıkıp, hikayeye dönüşen bir yapıt. Yapıt diyorum çünkü başka tarifi yok. Biz de İstanbul'da son düzenlenen Bisiklet Fim Festivali'nde Recep Yeşil'i dinledik. Hem muhabbet, hem de soru-cevap olmuştu. Blog sayfasına baktım, yazmamışım. Hemen ekleyeyim dedim. Öncelikle bizim soru cevap 3 bölümden oluşuyor. Kendi hazırladıkları macera ise 4 Bölümden oluşuyor. Eğer film tadında bir şeyler yaşamak isteyenler varsa buyursun gelsin. Aşağıya ilk onların, altına da bizim soru-cevap videosunu ekliyorum. Devam etmek isteyenler beklesin zaten kendileri oynatma listesinde olduğundan otomatik olarak geçiş yapacaktır.
Maltepe Velodrom'da takılırken Tuğberk'i gördüm. Kendisi de Downhill'e meraklı ve yavaştan bu işe gönül verecekmiş. Kendi toprak arazide antrenmanlar yapıyor. İleride profesyönel olmayı düşünüyor. Biz de dedik madem erkenden bu işe girişmeye başlamış, bir de kafasındaki downhill kasktan bahsetsin :) kendi kullanıcı deneyimi ve muhabbet tarzı bir şey çıktı ortaya.
Bu bölümde aile yapısı ve spor branşlarına göre farklılıklar hakkında değineceğim. Sporun size ruhen ve bedenen iyileştirmesinin yanında bir kültür kazandırdığını unutmamak lazım. Kültürsüzlük içinde çırpınırken de bu konuyu ele alıyorum fakat yine bunun farkında olan insanlar var, o yüzden bazı şeyleri görmezden gelmemiz en büyük ayıbımız olur.
Kültür meselesi ve soyağacından aktarılmaya çalışılan bazı değerler ile alakalı bir durum içeriyor bu cinsiyet ayrımı. Tabi bazı yan faktörler var, onlara da değineceğim ama öncelikle neşteri büyük sorunlara çevirelim.
Sporda cinsiyet ayrımı neden oluyor ?
Aile bakış açısı (Daha önceden aileden spor yapan var mı?)
Bulunan ortamda hangi spora öncelik veya değer veriliyor gibi saçma bir madde yazmak istemiyorum. Bizim ve dışımızda birkaç ülke daha futbolla yatıp, kalkıyor. Yani bu öbeği ciddiye almayın :) Yaşadığı kesim
İnsanlara aşılanmak istenen durum (Bu yazılı, görsel medya + sporla ilgilenen devlet büyüklerinin göstermiş olduğu ilgi alaka)
Bilmemiz gerekenler Spor nankör bir meslek, azından bizde öyle. Şimdi diyeceksiniz ki "Bu ne demek istiyor?" Birilerinin çok torpilli ve adamı değilseniz, sporu bıraktıktan sonra anında unutulursunuz. Bunu daha çok sakatlıklardan sonra görüyoruz. Sakatlandıktan sonra medya biraz daha ilgileniyor sizle sonra bir şey yapmazsanız sadece isim ve soyisim ile hayata devam ediyorsunuz. He bir de bulunduğunuz muhit, fanatikleriniz tanır. Tabi bu üzücü bir şey, size sahip çıkılmamasının ne kadar acı olduğunu kabullenmek zor gerçekten. Bunu çocuk yaştaki sporcudan tut da reşit yaştakilere kadar hatta Milli bir forma uğrunda mücadele etmenin de vermiş olduğu durum vs... Karmaşık işler... Hele bir de bu kadar emek harcanıp, sonunda avuç içlerinize bakıyorsanız ...
Bazı internet araştırmalarında bir tane Prezi sunumu dikkatimi çekti (İsim vermiyorum, ileride sorun olmasın diye) incelemek için tıklayınız
Bazı kısımları doğru, bazı kısımları yanlış bana göre. Kadının medyadaki durumu, toplumdaki statü vs. başlıkların altına bir de kadın-erkek sportif performans farklılıkları adlı bölümü koymuş. Bu bir ayrım, bir üstünlük değil. Bir defa bunun bilinmesi lazım, bilgiliyseniz ve algınız kuvvetliyse bunun Kadın-erkek ayrımı değil, bilimsel çalışma sonucu iki cinsiyetin sporlarda göstermiş olduğu sonuç olarak kabul edilebilir.
Özetle bu başlıkların altına ve konusuna uygun bir yer değil ama maalesef küçük oyunlarla böyle şeyler yapılarak insanları, belli bir kitleyi durduk yere gaza getiriyorlar.
Mesela size bu kadın-erkek sportif performans farklılığı ile ilgili gerçek bir araştırılmış bilgi vereyim,
Basketbol branşında A Takımlar düzeyinde (Profesyönel) performans ölçümü yapılıyor ve güç dengesi 15 yaşındaki erkekler yani yıldız a takım kategorisindeki sporculara denk geliyor.
Şimdi burayı okuduysanız, yukarıdaki yazının farklı bir versiyonunu yazdım. Hatta gerçek bir çalışma. İnsanlara böyle anlatmak mı ? Yoksa iki kelimeyi toparlamakla uğraşıp, bir şeyler yapmaya, yanlış algı oluşturmak mı gerekiyor?
Maalesef kültürlenmek, eğitim bu yüzden önemli.
Maddelere göre artık başlayalım. ---------------------------------------- Aile bakış açısı
Bu en önemli faktör. Doğduğumuz andan itibaren bizim yetişmemizde yüksek payı olan ailelerin, çocuğa kattığı değerler bakımından, gelişimi ona göre şekilleniyor. Çocuk kendi anne-babasından veya başkalarından şunu duymuştur "Bizi zamanında göndermediler,bizim elimizde imkan var. Şimdi onlar yapsın" Şunu düşünüyorum, içlerinde aileleri onlara bir kapı açmamış ama yine de onlar kendileri için bir şeylerin yanlış olduğunu görmüş. Bunlar üzücü gerçekler.
Kimileri bundan ders çıkartıp, çocuklarını bir branş sahibi olsun diye sağa sola koşturuyor. Ne de güzel :) Kimileri de var "Ya bize orası uzak" ve "Beyime sorayım, izin verirse göndeririz" Gibi yine üzücü gerçekler var yine. Ataerkil toplum yapısında yanlış anlaşılan yine bir şey var "Merkezi otorite" Evin reisi yine baba fakat körü körüne de ateşin içine atlamak en büyük aptallık. Siz ne düşünüyorsunuz?
Bir yandan da kendi düşüncemi çürüteyim bak şimdi :) Ataerkil toplumda da maço bir zeminin olması kaçınılmaz. Yani hala daha böyle birey veya yapı görmek bizi şaşırtmamalı :
"Selimcanların ailede herkes söz sahibi. Aynı yabancı filmlerdeki gibi bir aile" Bunu ben uydurdum :D peki eskiden buna benzer şeyler kafasından geçen olmadı mı?
Açıkçası en hanzo, odun halimle bile "Ya bu çocuk, bunu istiyormu? Diğerlerinin de fikrini alayım" derdim gibi geliyor.
İş işten geçtikten sonra bir de salağa yatma durumu var. Ya gönderemedik, olmadı falan...
Konuya bıçak değen yere gelelim; Cinsiyet ayrımı. Kadın kısmı ne bilir ? Kadın yapamaz, edemez ... Sürüsüyle salak salak işler. Şimdi sen bunlara anlatamazsın ki 2016'dayız. Millet Mars Toprağında patates yetiştiemeye çalışıyor, koloni kurmaya ramak kaldı. Adam senden facebook sayesinde bütün istatistiki bilgilerini alıyor falan...
Bir defa burada belirli bir kitle eleniyor. Misafirlikte şey muhabbeti döner bir de meşhur "Bak bizim kız da uzun ama öyle evde korkuluk gibi geziyor" Şimde sen elalemin içinde bok atabiliyorsun. Demezler mi sana "Sen bostan korkuluğu musun?"
Bu yüzden ailenin özellikle dedeler, büyük dedeler vs. geçmişte spor yapanların olması önemli ve bu da haliyle ailedeki spor kültürünü besliyor, diri tutuyor.
Yaşadığı kesim
Herkesin Maslak-Bebek-Sarıyer-Teşvikiye gibi yerlerde konuşlandığını sanmıyorum. Aslında elit kesim veya elit olmayan kesim demem saçma oldu (Elit kesimlerde bile istenmeyen durumlarla karşılaşılabiliniyor) Bunu nereye bağlayacağım? Kız çocuğu şu durumda biraz daha korunaklı olarak yetiştirilmesi gerektiğinden, sapığı, tecavüzcüsü vb. Haliyle böyle bir faktörü ortaya çıkardı.
İşten çıkan kadınların bile internette yazılarını okuyorum, okudukça ben kahroluyorum. Bu kısmı uzatmayacağım çünkü anlatması tatsız ve kız-kadın tarafını rahatsız edecek cinsten mağduriyetler olmasın.
İnsanlara aşılanmak istenen durum
Basından bahsettik.Hastalığın temeline gelmeden sorunu anlayamayız değil mi?
70'ler ve 80'ler sıkıntılı zamanlar. Doğru dürüst bir zeminin oluşması her anlamda zor. Bizim insanımızın en büyük problemi elinde ne olursa olsun hep kendi kafasına göre kullanmak oldu. Hani neden ilerleyemiyoruz? Sorusunun cevabı. Hani araba kullanmaktan tut da yaya kaldırımında yürüyememekten ... Hep bir değiştirme çabası, modifiye. Mor neonlu modifiye tanıdık geldi mi?
Hazır zemin de tam oturmamışken ortaya insanların birbirlerine kötü gözle bakmaları için yani Türk Halkı için bazı zehirler atıldı. Sıralayalım,
Günümüzde bu tür konular daha fazla ve insanlar hep bir tarafın neferi olmak için kendine bunu bir görevmiş gibi empoze ediyor. Sakın kızmayın :) şu zamanlarda en çok yapılan kavgalardan biri internette işte vegan tayfa ile normal beslenen tayfa kapışması ama nette. Gerçekten gözümle görmedim. Görmek de istemem. Neden insanlar tercihleri yüzünden ve başkalarına zararı olmadığı halde kavga etsinler ? Başka örnekler ise giyim kuşama göre birbirleriyle tartışanlar. Alt pskikolojik olarak sıkıntı var ama ortaya ne kadar çok birbiriyle kavga edecek insanlar ikilemi atarsanız, toplum o kadar çok bölünür ve bölünüyoruz da.
90'lardan 2005'e kadar televizyonlarda pompalanan konulardan biri kadın mağduriyeti. Tabi ki bu sorunları dole getirin ama belirli dozda. Dilin kemiği yok, basının da yok ve kim daha çok yalan yazarsa o kadar kazanıyor. Hatırlıyorum ve yapanlara da çok kızıyorum, koca dayakları havalarda uçuşuyordu. O kesimden büyüyen çocuklar şimdi tepkili. Bu da normal yani. Yeni doğacak, doğan ve büyüyen nesil yine cinsiyetçilik haberlerinden (Tecavüz) dolayı tepkili.
Ne oldu/oluyor ?
Kadın-erkek ilişkileri bozuldu. Herkes birbirine karşı diğer elini sırtına almış, bıçağı ile bekliyor. Nasıl düşman olduk? İşte böyle
Bu durumda ben spordan bile bahsedemiyorum. Konusunu bile açamam. Aslında açarım da dediğim gibi neşteri büyük sorunlara çevirmek lazım.
Bu büyük sorunların yanında bir de yan etkenler var. Onlardan bahsetsem mi? Bilemedim açıkçası. Sizlerin görüşüne göre "Bölüm 3 olarak devam edebilirim"
Spor nankör demiştim ya, kendiniz için yaparsanız eğer daha iyi olmamanız için bir sebep olmayacak.
Ayşe Begüm Onbaşı - Manisa'nın Akhisar ilçesinden çıktı. Ne mutlu ona ki şanslı bir anne-babaya sahip. Bu ismi duymamış olabilirsiniz çünkü Ayşe Begüm jimnastik branşında mücadelesini sürdürüyor. Futbol olsaydı televizyonların özellikle spor servisi ve tartışma programlarında adı aylarca yankılanırdı. Umarız daha iyi yerlere gelir.
Yazılarını ve yaptıklarını sevdiğim Bisikletizm'de "Bisiklet kaskı takmam zorunda mıyım?" Adlı yazıyı okuduktan sonra bazı açıklamalar yapmak zorunda hissettim kendimi.
Bir defa bu yazı karşıt görüş veya birilerine cevap verme değil. Yanlış anlaşılma olmasın. Sadece bulunduğumuz ortam, ne yapıyoruz? Nasıl oluyor? Gibi bir objektif değerlendirme. İnternete baktığınız zaman bir sürü araştırma var ve makale mevcut. Şöyle yapılmış ve daha güvenli, böyle yapılmış şöyle sonuç alınmış gibi...
Bizim en büyük yanılgımız, dışarıya göre Türkiye'yi karşılaştırmak. Bu hayatımızın her yerinde var ve yüzdesel pay olarak da yüksek oranda psikolojik (Aile ve çevre temelli)
En basitlerinden bahsediyorum, belki kulağınza tanıdık gelebilir,
-Elin oğlu/kızı neler yapıyor, sen ne yapıyorsun?
-Elin oğlunun/kızının dersleri nasıl, sen nelerle uğraşıyorsun?
-Başka ülkelerde öyle, bizde niye böyle?
-Başka ülkeler gelişmiş/onlarda farklı bizde niye böyle?
Bu soruların zaten sonu yok biliyorsunuz. Ortak hata başta da belirttiğim üzere "Kıyaslama" Tabii ki kıyaslama olacak ama man₺tıklı bir kıyaslama. Mesela onlara da örnek verelim, bisikletten hatta.
-Yurtdışında ... bisiklet yolları çok iyi planlanmış, burada da ona göre bir çalışma olabilir.
-Yurtdışında otomobil ve yayalar çok saygılı birbirlerine, biz burada nasıl bir planlama yapabiliriz.
Bu soru öbekleri veya bu tarz düşünceler... Bakış açısı ile alakalı bir durum. İnsan hayatında ALIŞKANLIKLAR kolay kolay değişemez siz istemedikçe çünkü bu alışkanlık denen kavramı siz atıyorum 6 yaşından 10 yaşınıza kazandığınız ve yine yanlış olduğunu da 14 yaşında öğrendiğinizi varsayarsak, koskoca 8 senede bunu değişmesi bu yüzden zor. Ancak ya kırılma anı yaşayacaksınız ya da hayata bakış açınız çok realistik ve objektif görüşe açık olacak. Zor ama bunu değiştirmek mümkün, yeter ki siz isteyin.
Şimdi Hollanda - İtalya - İspanya - Sırbistan - Fransa ve diğer şu anda aklıma gelmeye ülkelerde bulundum. Aralarında en tepede Hollanda var. Bisikletle bugüne kadar ne şartlarla savaşmış olduğunu biliyorsunuzdur. Bisiklet yoluna girmeyi deneyin diye bir şey demiyorum çünkü kotü sözleri anında duyabilirsiniz :)
Benim hayatta belki de kendime göre tabi en büyük hatam erken yaşta Avrupa turu yapmış olmam. Bu bittikten sonra Türkiye'ye döndükten sonra ve ergenlik zamanlarının da ruh hali ile ben de bu kıyaslamayı yaptım. İnsan davranışlarını karşılaştırdım hep, saygıdan tut da trafiğine falan işte... Burada kendime de negatiflik kazandırıyordum tabii farketmemle değiştirmek ve istemem de kolay oldu.
Fazla mı uzattım bilmiyorum ama önce bilinmesi gereken bunlar. Şimdi olayın KASK tarafına gelelim,
Kask takılmalı mı ? Takılmamalı mı?
Objektif görüş: Bisiklet güvenlik ekipmanı ve sizi kazadan koruduğu için takılmalı
İstisna:
İstisna kısmı da bisiklet üzerinde yazılı olmayan ekoller mevcut. Bizde yeni yeni yaygınlaşan "Cyclechic" akımı. Cyclechic'i size en basit ve kısa şekilde şöyle anlatabilirim"
Bisikletin en sade şekli olarak genelde Fixed Gear bisikletlerle ve diğer bisikletlerle şehir hayatındaki profilinizi bozmadan bisiklete binmek. Aslında değişik bir şey yok bunda, 90'larda vitessiz bisiklete ve gündelik kıyafetler binmişseniz, siz de bunun bir parçası olmuşsunuz :)
Cyclechic akımında kasksız sürücüler daha fazla. Kask takanlar da mevcut, bu da Cyclechic'in içerisinde bir bisiklet-giyim modası oluşmasına yol açtı. Copenhag diyor ki: Kask takma zorunluluğu yok. Neden herkes birbirinin farkında ve bütün sürücüler birbirleri hakkında hakları biliyor, haliyle sorun yok denenecek kadar az.Yok dersem yalan olur.
Cyclechic (Kasksız)
Cyclechic (Kasklı)
Realistik görüş: İstisna dışında bilmemiz gerekenler şunlar,
Hangi ülkede yaşıyorum ?
Yaşadığım ülkenin ulaşım kuralları ne derece birbirine entegreli ? (Yani birbirlerine saygı gösteriyorlar mı?)
Sürücüler birbirlerine karşı nasıl davranıyor ?
Belki ekstradan hangi taşıtlar ne kadar kazaya karışıyor?
Türkiye'de muhitine göre belki kasksız bisiklet sürülecek yer Muğla'nın Ula ilçesi olabilir. Belki kafanızdan Kadıköy - Caddebostan falan geçmiş olabilir. Neden derseniz 5600 nüfuslu Ula'da 5000'den fazla bisiklet var. Oranlama, saygı, bilinç... Hani elma sepetinin içerisine çürük elma attığınızda nasıl diğerleri de gidiyorsa, burada da çoğunluğun bisikletli oluşu kaza riskini azaltıyor. Yine tamamen yok diyemeyiz, ihtimal dahilinde biri çıkıp deli fişek gibi bisiklet kullanıp, kaza yaparsa bu söylediklerimizi çöpe atar.
Bisikleti İstanbul bazlı konuşursak, kask takmak lazım. Avrupa yakasındaki bir adam sahil yolunu seçiyor genellikle ve şu anda sahil yolları İSPARK otopark düzenlemesi, sahil düzenlemesi ile yeniden yapılandırılıyor. Kişi haliyle iki şeritli yolun en sağından gitmesi gerek, o da küçücük bir yer.
Kaza riski var mı? VAR
Ölüm riski var mı? VAR
Sakat kalma riski var mı? VAR
Bilirsiniz belki Zeytinburnu sahil yolunda otellerin olduğu virajda bir arkadaşımızı kaybettik. Bunları ve bizim Youtube kanalına koyduğumuz toplu sürüş içerisinde gerçekleştirilen en kibar haliyle abuk-subukluklar için yine KASK TAKMAK GEREKMEKTE.
Her şeyi yine bir kenara atalım araçları vs. peyzajlar sulanırken yollar yıkanıyor mu yoksa abdest mi aldırıyorlar ? :D Anlam veremediğim başka durum. Islak yolda kaydınız ?
KASK TAKMAK GEREKMEKTE
Dediğim gibi bazı istisnai gereken durumlar oluyor, cyclechic veya Ula gibi bir şehir vardır başka (Keşke olsa) o zaman kask takılması gerekmeyebilir.
Benim görüşümü merak edenler varsa,
Bisikletle dört defa ciddi şekilde düştüm, üçünde de kask vardı. Başım ciddi şekilde yere kask ile temas etti. Olmasa çatlak vs. olabilirdi. İkisi yoldan geçen, su taşıyan ve gelenek haline gelmis yola su döken dikkatsiz araçlardan. Birisi benim kendi aptallığım, diğeri de bir ailenin kendi çocuğuna dikkat etmemesi üzerine aniden bisiklet yoluna girmesi ile gerçekleşen kazalar. Baya süpermen gibi uçtuğumu biliyorum :D
Mesela Süslü Kadınlar turu cyclechic için en büyük örnektir. Bunda takmamıştım. Bisikletli insan sayısı fazla olmasından ziyade yapılan etkinliğin amacında hız falan yok, sakin bir sürüş ve belirlenen rotalar. Benim tecrübeme göre kendim için kask takmam gerekiyor diyebilirim.
Danimarka'da olsam yine takar mıyım? Yine takarım, kendim de aynı zamanda potansiyel olarak kaza riski oluşturma ihtimalim var. Bu sebeple dalgın olabilirim, birden vücudumun verdiği bir tepki-rahatsızlık sonucunda yere yığılıp, arkamdan gelenlere kaza riski oluşturabilirim. Belki orada doğup, büyümüş ve uzun yıllar kaza nedir? Görmeyen biri olmuş olsam da takmıyor olabilirdim.
Bisiklet ve her konu kendi içerisinde dallara ayrılıyor. Konu fazla sapmasın diye yine bisiklet üzerinden gidiyorum. Mesela ben "Kasksız sürüş de olabilir" Diye bir konuşma vs. yaptığım zaman bunun yanlış anlaşılma ve geri dönüşü ağır olabilir. Bunu ben yarışçılara asla diyemem. MTB kullanan bir oluşuma diyemem veya downhill topluluğuna diyemem. Mavi renkli yazı bu işin cevabı gibi :)
Aslında olay sonuç odaklı "Bisiklet sürerken kask takılmalı mı?" Sorusundan ziyade bulunduğunuz çevrenin sizde nasıl bir izlenim oluşturduğuna bakmak, buna göre karar vermek.
Yine benim okuduğum bir araştırma vardı. Uzun saçlı veya kaskından uzun saçı sarkanlara trafiktekiler daha çok dikkat ediyormuş.
Yakın zamandan bir senaryo: İftara bir saat kala veya iş çıkışı saatinde ne kadar centilmenlik, saygı, kurallı davranış ... Ne bekleyebilirsiniz ?
Bir de yanına ekleme olsun, yaya yolunda, yayaya öncelik tanıdığınızda size gerizekalı muamelesi yapanlar, kornaya abananlar ?
Bunun veya bunların cevabını yorum kısmına, facebook, twitter veya youtube'dan da verebilirsiniz...
Bonu olarak Facebook takipçimiz sağolsun şehir ulaşımı hakkında ciddi işler yapan Mikael Anderson'ın TedX konuşmasını gönderdi. Olaya farklı bir açıdan bakmamı sağladı. Aslında bizde araç sahiplerinin ve Devlet'in değişebileceğine inansam (biraz inanıyorum) bu iş olacak gibi. Önce Devlet'in böyle radikal bir karar alması lazım, almak için de ülkedeki araba endüstrisine söz geçirmesi lazım. Düşünsenize Renault ve Fiat ve Ford Türkiye fabrikalarında üretimi azaltacak ?
Umarız bisikletli günleri görürüz. Sizleri video ile başbaşa bırakıyorum
Bisiklet alacak arkadaşlar için bisiklet seçimi videosunun ikinci bölümü ile devam ediyoruz. Bu bölümde satıcılar, esnaf ile başımıza gelenleri paylaştık. Sizin de buna benzer iyi-kötü tecrübeleriniz varsa ve paylaşırsanız, daha çok kişiye ulaşır.
Herkese merhabalar, bu haberi aslında daha önceden başka bir platform üzerinden yayınlamıştık ama oradaki haberlerin çoğu gidince biz de yine kaybolmasın diye tekrardan yazma kararı aldık. Bunlardan biri de IKEA Bisikleti :)
Haberi ilk defa okuyanlar varsa yanlış duymadınız IKEA yine kendi demonta kutularda müşteriye sunduğu biçimde bisiklet sunuyor.
SLADDA İsveç dilinde karda savrulma anlamına gelen bisiklet, fazlasıyla sade, pratik ve kolay kuruluyor. En azından kendim için söyleyebilirim belki bunu :) Tasarım kısmı ile başlayalım,
IKEA'nın tasarım ortağı VERYDAY firması ile gerçekleştirmişler ve 2016 Red Dot Best of the Best ödülü almış. Şaşırmadım tabi. Ben olaya şuradan bakıyorum, bisiklet basit, basit bir şekilde hayatımıza giriyor. Bu basitlik iki teker ve pedal gücü değil mi? Peki bisikletleri kendimize bu kadar çeken şeyler neler?
TASARIM
IKEA ürünlerine baktığınızda basitlik üzerine kurulduğunu anlarsınız, aslında tasarımın içinde bu yatıyor. IKEA'da bunu biraz daha alımlı ve hale getirmiş. Tabi üzerindeki kullanılabilirliğin sade şekilde sunulması çok büyük bir artı. Hatta Bkz. Objectified
ÖZELLİKLER
Renk konusunda ihtimal olarak tek renk olacağı söylenmiş
İki farklı teker ölçülü model 26 ve 28 inç \
Kadrolar UNISEX
Ayrıca satın alınabilen, kişiselleştirilebilir aksesuarlar
Fiyat olarak yurtdışı tabanlı yazmak zorundayız, 831$ olarak belirlenmiş (Sonradan değişim gösterebilir)
Arkaya ekstradan opsiyonel uyumlu romörk ise 240$ olarak belirlenmiş
Güç aktarması kayış sistemi ile sağlanmış. Kafanızda soru işareti olmasın, kayış sistemleri fiber malzemeden üretiliyor ve çok dayanıklı. Hatta temizlik ve uzun süreli kullanım bakımından zinciri bile geçebilir (Tabi kullanım ve temizlik şartıyla) Kendileri 15,000 km garanti veriyor.
Frenleme sistemi olarak kontra pedal ve önde fren kolu ile
Vites konusunda ise bir yenilik var, bioshift denen özellikle belli bir kilometre sonrasında göbekten vites sistemi değiştirilmesi gerektiğini anlıyor ve buna göre tepki veriyor. Yanılmıyorsak bu sistem SRAM tarafından sunuluyor.
Veryday tasarım direktörü Oskar Juhlin özellikle birkaç farklı aksesuar ile günlük kullanımda daha kolaylık sağlayacağından bahsetmiş. Sanırım arkaya takılan romörkün kişisel ihtiyaçları karşılaması vs.
Doğaya duyarlı bir üretim sergilemek istediklerinden dolayı çevreci kimlikle üretilmiş.
Ağustos 2016 yılında çıkması bekleniyor. Zaten bir aydan kısa bir süre kaldı, tabii Ağustos'un kaçında çıkacak o belli değil.
Kişisel yorum
Üzerine yanlış bilmiyorsam opsiyonel olarak bir de ön sepeti var. Haliyle bu da IKEA politikası gereği ayrı bir para. Umarım yanılıyorumdur. Bunun dışında Türkiye'ye gelecek mi? Konusunda kendi kendinize sormuş olabilirsiniz. Bize ilk haberi yaptığımızda iki ay önceydi ve IKEA Türkiye'ye mesaj attık, tabi kimse umursamadı. Belki bilmediklerinden dolayı da olabilir. Gerçi "Biz de bilmiyoruz" Deseler bile yeterdi :)) Bana kalırsa İngiltere-Hollanda-Stockholm ve ABD pilot Ülkeler ve buradan bir sene sonra veya hızlı geri dönüş alırlarsa bir seneden az sürede bize de gelir diye düşünüyorum.
Fiyat konusunda dolar bazlı 831$ belirlenmiş olduğunu yazdım. 4 Temmuz 2016 tarihli kur çevirisinde 2,414 TL yapıyor. Arka romörkü de almak istediğinizi varsayalım (240$) 697 TL. Ortaya enteresan şeyler çıkıyor.
Ayrı bir parantez daha açmak gerekirsek, insanları memnun etme kısmı. Bioshift ile kim ne kadar mutlu olur? Bunu gözünde çok über şeye dönüştüren olur mu? İşte orası tam muamma çünkü ölesiye sevip, ardından arkamızı döndüğümüzde insaları yerin dibine sokan bir topluluk da var. Zaten adamlar da tasarladıkları ve urban style biçimde üreteceklerine seviniyor.
Bu işin genel satış politikasını düşününce de yine sistemin getirdiği enteresan şeyler olacak. Mesela dört veya beş sene sonra hala tek renk üretilen modelin ekstra ikinci rengi çık₺tığında o daha pahalı, orjinal rengi biraz daha ucuza satılabilir. Opsiyonel olarak genişletme seçenekleri artacak ve fiyatları da umarım uygun olur. Ön ve arka sinyal lambaları. IKEA Bisiklet zili ve dahası...
A bir de içimde kalmasın. Bunu da yazayım, eve gidip, monte edemeyip IKEA'ya da kızanlar olacak tabi mobilyalarda olduğu gibi :)
Sizin bu konuda düşünceleriniz varsa lütfen bizimle paylaşın, iki tekerle kalın :)
2016'nın yine beklenen en babacan turlarından biri olaaaaan bu sene 103.'sü Le Tour de France 2016 başlıyor. Toplamda 21 gün sürecek yarış, dinlenme olarak da iki gün içeriyor ve üç tane komşu Ülke (İspanya - Andorra - İsviçre) içerisinden etap alıyor. Giro d Italia 2016'da bu sene gözlerimiz alışagelmiş isimleri aramıştı. Buradan şunu anlıyoruz hepsi Tour de France'a hazırlanmış ve özellikle bu turda tarih yazmak istiyor. Yani Chris Froome - Mark Cavendish - Peter Sagan ... gibi isimler bu turda yarışıyorlar.
Kendi görüşüm: Japonya'dan Yukiya Arashiro'nun performansını merak ediyorum.
Yarış ile bilgi vermeye ülkesine göre en fazla sporcu barındıranlardan sonrasında da etap detayları ile devam edeceğiz.
Fransa 38 sporcu ve ev sahibi olması ile birinci sırada. İkinci sırada İspanya 18 ardından Hollanda 15 ve Belçika 14 İtalya 13 Almanya 12 yarışçı ile fazla sporcu veren listenin başlarında yer alıyorlar.
9 düzlük (Sprint), 1 tepelik, yine 9 dağlık (Tırmanış) ve 2 zamana karşı + 2 dinlenme günü. Ayrıca Tur'da 16 tane görülmemiş şehir ve etap olduğu belirtilmiş. Toplamda turu 3, 519 km ve her sporcunun yarışı 21 etap ile sakatlanmadan bitirdiğini hesap ederseniz, karbon salınımı olarak da ciddi faydası olduğunu görmüş oluyorsunuz. Toplam katılan sporcu sayısı 198.
Not: Eğer twitter üzerinden takip edenler varsa. Normal hesap üzerinden her şeyi paylaşmaya çalışıyoruz. Yarışların yorumlanacağı ve bilgisinin verileceği SKV? Tour adlı veya başka bir isimli hesap açmayı düşünüyoruz. Yine orada da bisiklet vs. olacak ama daha çok turlarla ilgili analizler paylaşmayı düşünüyoruz. Aç₺₺tığımızda da bilgisini paylaşacağız.
Bonus olarak da turun kapsamlı, animasyonlu videosu. On numara olmuş,
Geçen senedir bir şekilde yapmak istediğimiz ama hayata geçiremediğimiz VLOG muhabbeti bizde IVLOG formatında oldu. Bunu da ilerleyen zamanlarda açıklayacağız. VLOG'larda şu anlık ses ve görüntü iyi olmayabilir, bunun farkındayız ve en kısa zamanda yeni versiyonlarda düzelteceğiz. İzlemek isteyenler için aşağıya hazırladıklarımızı ekliyoruz.
Bisiklet almak: Soru sor-Karar ver Merhabalar herkese,
İlk defa bisiklet almak isteyenler için ve doğru karar vermeleri için bir rehber hazırlamak istedik. Genelde en basit hatalar ufak yaştan itibaren başlıyor. Herkesin demesek bile çoğumuzun hayatından en temel bisiklet figürü olarak MTB kadrolu bir bisiklet geçmiştir. Bisiklet denince akla gelen figür MTB figürüdür.
Ne yazık ki sonralarda da bu bir tercihten ziyade alışkanlığa dönüşüyor ve çocuk yaştan sonra alınan bisiklet yine MTB veya sizin ihtiyaçlarınızın tam tersi olan bir bisiklet oluyor. Bu yanlışların üzerine geçmek için kendinize sormanız bazı sorular var ve bunları da not almanız daha faydalı.
Şimdilik birinci bölümle karşınızdayız, ilerleyen günlerde (belki kendim için bayram tatili olabilir) seri şeklinde devam edecek ve kendi tecrübelerimizi de aktaracağız. Videoyu diğer arkadaşlarınız ile de paylaşırsanız, onların da doğru bisikleti almasında çok büyük faydası olacaktır.
Pedallıyoruz, özgürüz, rüzgarı hissediyoruz... Bisiklet, insanların aşk dedikleri şey (evet şey) gibi. Herkes farklı tanımlıyor ama ortak bir duygusu var. Tek bir gerçeği var o da tutkunu olmak, bağımlı olmak. Benzin 5 TL bu arada :D