
90'larda çoğu fabrika artık şehir içlerinden çekilmeye başlamıştı, kimisi iflas kimisi de artık yerlerinin yetersiz olmasından dolayı. Gözlerimden o zaman eksik olmayan bir renk vardı "Yeşil" hatta o kadar çok seviyordum ki montumu bile yeşil almış, ilkokulda çevre kolu olmuştum. Çocukluk düşünceleri, basit ve art niyetsiz...

Büyüdük, değişim hayatın olmazsa olmazı. Değişim içerisinde nereye gittiğiniz de önemli, yukarısı ya da aşağısı. Bir düzen aldı etrafımızı, kapitalist ve gözü aç devamlı daha çok katılaşan yapılar. Soğuklar ve çirkinler, hele hele kimileri sadece ego düzeni içerisinde diğerlerini hiçe sayanlar (Beleş Tepedeki uzun gökdelen) Son on senedir İstanbul bana çok ama çok soğuk geliyor. İnsanlar konusunu açmıyorum çünkü kendini yetiştirmek ve diğer vs. unsurlar var, konu çok geniş.

Trafik ayrı bir dert zaten, yakınmaya gerek yok. Onları kullanan boynuzluları da eklediğiniz de tam bir curcuna. İşin komik tarafı otomobil kullanıcıları da birbirlerine dayılanıyor. Saygı yok anlayacağınız :)
Herkesin içerisindeki "Ben" şişmiş. İnsan bulmak zor ya :) evet maalesef. Bizi ayakta tutan en pozitif işlerden birisi bisiklet. Bazılarına komik ve basit geliyor ama gerçek burada. Zaten sallamıyoruz :) Başlar bu kadar sıkışıklığa nasıl karışmıyor ? Onu da anlamak mümkün değil :) Herkes kaymağını yiyor ya değil mi ? Ülkeye en çok farklı sayıda araba giren Ülke bizim sanırım :/


Aslında biz aynı fanusun içinde farklı bölümlerdeyiz :)
Bu şehir kendi içinde boğulmuş
Ağlayanı yok
Her gelen bıçağını saplamış
Renkleri kaybolmuş, kimliğini kaybetmiş
Hep bir değişim içinde
Her kafadadan farklı bir biçimde
Biz seni hep kartpostallardaki gibi hatırlayacağız
Seninki kaç vites?
Herkese iyi pedallamalar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder